Polonya'nın Batı Pomeranya Voyvodalığı’nın 1999 yılından bu yana başkenti olan Szczecin Odra nehri boyunca uzanan yaklaşık 500.000 nüfuslu bir liman kentidir. Şehir 1871 ile 1945 yılları arasında Alman yönetiminde kalmıştır ve o dönemde "Stettin" olarak anılmıştır.1945'te Kızıl Ordu tarafından ele geçirilen şehir daha sonra Polonya'lı idarecilere teslim edilmiştir. Şehir savaş dönemindeki bombardımanlar neticesinde sosyal olduğu kadar mimari anlamında da yüksek tahribata maruz kalmıştır. Doğal olarak da günümüz Szczecin mimarisi 19. yüzyılın ikinci yarısı ve 20. yüyılın başlarının izlerini taşımaktadır. Şehrin sıradışı planlaması ziyaretçileri bir hayli şaşırtmaktadır. Özellikle yeşil alanlar, geniş caddeler ve bulvarlar, çiçeklerle bezeli kavşaklar beni çok etkilemişti. Szczecin mimari anlamda Paris mimarisiyle büyük benzerlikler taşımaktadır. Bunun nedeni ise şehrin Fransız şehir planlamacısı Georges-Eugène Haussmann'a ait bir tasırım kullanılarak 1880'lerde yeniden inşa edilmiş olmasıdır.
Şirin bir Avrupa şehri Szczecin. Görülecek çok fazla sayıda yeri olmasa da birkaç tane önemli tarihi bina, park ve sayfiye yeri mevcut. Pomeryan Kalesi, Tıp Fakültesi’nin bulunduğu tarihi bina, Papa Parkı, Brama Portowa (Kral Kapısı) ve benim en çok sevdiğim yer: Odra Nehri (kıyısında oturmaktan her zaman büyük keyif aldım) Bir de Avrupa’nın en büyük mezarlıklarından birine sahip şehir. Cadılar bayramında olursanız önde rahip ve rahibelerin bulunduğu büyük insan konvoyuna dahil olarak meşhur mezar ziyaretlerine de katılabilirsiniz Szczecin halkıyla birlikte. Milyonlarca mum yakılıyor mezarlıkta. Her mezar bir ışık cümbüşüyle kaplı oluyor. Benim gibi mezarlığın ıssız bölgelerindeki mezarların yakınlarında dolaşarak ölüm sessizliğinin ne olduğunu da bizzat yaşayarak öğrenebilirsiniz.
EKONOMİ
.
KONAKLAMA, ALIŞVERİŞ ve GIDA
Konaklamak için muhtelif büyüklükteki çeşitli otel ve pansiyonların yanı sıra şehir merkezinde Radisson Otel bulunmakta (http://www.szczecin.radissonsas.com/ ). Yeme-içme işi ise Türkler için biraz sıkıntılı olabilmekte. Zira bizim damak tadımıza hitap edebilecek pek dişe dokunur bir yemekleri yok. Şehrin her köşesinde fast-food ve Döner dükkânları. Dönerlerinin tadı Türkiye'de yapılanlara benzemiyor fakat yine de tavuk ve sığır eti olduğundan (kimi yerlerde nadirende olsa domuz etinden de yapılıyor) Müslüman perhizi açısından tehdit içermiyor :) Döner fiyatları biraz tuzlu. En ucuz 4 YTL'ye bulabiliyorsunuz. Diğer bir ilginç nokta ise 'rolo döner' diye adlandırdıkları bizim döner dürümün yanı sıra ağzını tıka basa salatayla doldurdukları yarım ekmek porsiyonları var. Tabi ağzı kapatılamayacak kadar fazla salata ile dolu olduğundan çatalla yiyorsunuz :) Ayrıca Mc Donalds, Pizza Hut, KFC ve Carrefour içindeki Yunan restorantı iyi birer alternatif teşkil ediyor. Bir de Alman Konsolosluğunun yakınında bütün dünya mutfaklarından çeşitli yemekler yapılan şık bir restoran vardı ama ismini hatırlayamıyorum. Çinli ve Kamboçyalıları da unutmamak lazım tabi. Çekik gözlü istilası Szczecin’e de ulaşmış durumda. Bunlar ya Çin malı çeşitli giyim eşyası satıyor, ya da içinde ne olduğunu bilmediğiniz uzak doğu yemekleri yapıp, bitşik dükkanda ki tek kollu canavarlara dadanıyorlar :) Gerçi ben bu tip gıdalara yönelmenizi tavsiye etmiyorum.
SPOR
Spor ve eğlenceyi birleştiren muazzam bir yer var Szczecin’de. Şehirden tren ile 30 dakikalık bir mesafede bulunan Gryfino ilçesine kurulan aquapark Laguna. Peki, Laguna’yı emsallerinden ayıran nedir? Havuzlarda sıcak su olması elbette. Kışın – 10 dereceden 20 derecenin içine atlıyorsunuz. Dondurucu buzullardan şifalı kaplıcalra dalmak gibi birşey diye adlandıralım bu hissiyatımızı :) Nefis bir duygu. Ben 6 saat için 8 YTL ödemiştim. Komik bir rakam ( http://www.btmagellan.pl/oferty1504.html ).
ULAŞIM
Türkiye'den gelen (ekseriye Erasmus öğrencileri) ziyaretçiler için en mantıklı tercih Varşova'dan aktarma yaparak uçakla şehre ulaşmak olacaktır. Zira elinizde valizlerle dilini bilmediğiniz bir ülkede tren garını aramak çok da faydalı bir çırpınış olmayacaktır. Ayrıca bulsanız bile, dünyanın ağırlığına, trene in-bin çilesine, boş kompartıman bul sıkıntısına katlanmak çokta mantıklı değil kanımca. Trenle 6 saat gibi bir sürede ulaşılabilen Szczecin'e uçak 1.5 saatte ulaşmakta. Sürenin biraz uzun olmasının nedeni ise aktarma uçaklarının dıştan pervaneli eski tiplerden olması. Ben bu durumdan bayağı keyif almıştım çünkü başından sonuna kadar uçtuğumun farkındaydım :) Eski deyip korkmanıza gerek yok bu uçaklarda diğerleri kadar güvenli, sadece biraz daha yavaş. Uçakta muhtemelen size çikolata-meyve suyu-kola üçlemesi ikram edilecektir. Türkiye'de en azından sandiviç ve salata var :) Ben LOT (Polonya Hava Yolları) firmasının hizmet anlayışını çok takdir ettim herşeye rağmen. Memnuniyetim İstanbul bürosundaki Terry PATPAT isimli görevlinin muazzam yardımseverliği ile başladı. Daha sonra check-in masalarındaki LOT görevlileri uçakta ise host ve hostesler muhteşemdi. Yani gerek yer gerek kabin ekibinin güleryüzü ve yardımseverliğiyle LOT firmasına olan güvenim pekişti. Dönüşümden önce tam 5 kere tarih değişikliği yaptım. Bana en ufak bir sorun dahi yaşatmadılar. Ayrıca
Polonya'nın demiryolu ağı, diğer Avrupa ülkelerinde de olduğu gibi oldukça düzenli. Şehirlerarası yolculuklarda Leh insanları otobüs kullanmayı sevmiyor ve treni tercih ediyor. Trenle Polonya'nın her noktasına ulaşmak mümkün. Tren konusunda şaşırtıcı olan husus ise biletlerin pahalı olması. Örneğin ben 6 saatlik Poznan yolculuğum için 40 YTL civarı bilet parası ödedim, üstelik kompartımanda filan da değildi koltuğum.
Szczecin'e gitmişseniz Berlin'in bir saat mesafede olduğu gerçeğinden yola çıkarak Almanya yolculuğuna çıkmanız muhtemel olacaktır (Hamburg ve Berlin'e yaptığım yolculuklardan bir başka yazıda söz edeceğim). Sabah 5'den akşam 9'a kadar her an Berlin’e giden bir minibüs bulabilirsiniz. Yolculuk için 15-20 YTL bilet parası ödeyeceksiniz. Berlin’e otobüsün yanısıra trenle de ulaşabilirsiniz. Öğrenciler için özel bir tarifeleri var. Öğrenciler için düzenlen 5 kişilik bir bilet alıyorsunuz, 25 Euro ödüyorsunuz, ve Berlin'e gidiş dönüş yolculuğunuzun yanı sıra, Berlin'in içinde yapacağınız otobüs, metro ya da tramvay yolculukları için ödeme yapmıyorsunuz. Tabi yaşınız benim gibi 25'in üstünde değilse çünkü Polonya'da 25 yaşın üstündeyseniz öğrenci sınıfına girmiyorsunuz.
Şehiriçi ulaşıma gelince tramvay ve otobüsle isteğiniz her yere gidebilirsiniz. Her yerde olduğu gibi üniversiteye gidenler tıka basa dolu oluyor :) Bilet ya da paso kullanıyorsunuz. Biletler 20 dakikalık, 1 saatlik vb. muhtelif sürelerden oluşuyor. Ben ekseriye 1,10 PLN olan 20 dakikalıklardan kullanıyordum ya da yürüyordum. İnsanlar burada yürümekten pek haz almıyor. Birgün Carrefour'a gidecek oldum. Yolda nasıl gidebileceğimi sorduğum iki öğrenci "çok uzak orası nasıl yürüyerek gideceksin, delirdin mi" dedi. Yürüdüğüm mesafe yaklaşık 30 dakikaydı :) Otobüslerde muavin filan yok :) Şöför amcalar ya da teyzeler de bilet toplama işiyle ilgilenmiyor. Bu işi rutin kontroller aracılığıyla kondüktör abiler yapıyorlar. Şansınızı "belki kondüktör binmez" deyip zorlamayın zira denk gelir de yaklanırsanız yaklaşık 50 YTL ceza alırsınız. Tavsiyem gidip 3 ya da 6 aylık paso alıp rahat etmenizdir zira bu uzun süreli pasolar oldukça uygun. Örneğin 3 aylık bir pasoya 50 YTL ödüyorsunuz ve 3 ay boyunca tramvay ve otobüslere dilediğiniz kadar binebiliyorsunuz. Pasoyu şehrin muhtelif yerlerinden alabilirsiniz. Bir tanesi merkez tren garına dönen kavşağın ordaki KFC restorantının oradaydı. Ben sık sık yürümenizi de tavsiye ederim böylece şehri biraz daha yakından tanıyabilirsiniz.
Ulaşım hususundaki diğer güzel bir nokta ise ucuz taksi tarifeleri. 1.5 yada 2 YTL'den açılan taksimetreler cebinizi yakmıyor. Çok aceleniz varsa taksi kullanmaktan çekinmeyin. Dünyanın her yerinde olduğu gibi burada da az sayıda uyanık şöför mevcut. Fakat muhtemelen yolun uzatılma durumunda müdahale edemeyeceksiniz. Endişelenmeye gerek yok en fazla 1-2 YTL fazladan ödersiniz bu nadir durumlarda. Geceleri 'alemlere akarken' taksi olayından bir hayli hoşnut kalıyorsunuz :) Taksilere en fazla 4 kişi alınıyor. Öyle "Biz arkaya sıkışırız abi" gibi beyhude çabalara girmek fayda sağlamayacaktır. Eğer 4 kişiden fazlaysanız ya taksi çağırırken özellikle büyük araç talep ediyorsunuz ya da gruplara ayrılıp farklı taksilerle mekana gidiyorsunuz. Adam başı 2-3 YTL karşılığında mekana ulaşıyorsunuz. Oh oh ne ala...ne ala... :)
Bütün bunlara ek olarak bir de feribot seferleri var. Benim kullanmışlığım yoktu ama ilgilenenler için bazı durumlarda alternatif olabilir. Mesela İrlanda ve İskandinav ülkelerine deniz yoluyla gidebilirsiniz.
EĞLENCE
Ve geldik beklenilen bölüme : eğlence mekanları :) Şehir küçük olmasına rağmen çok sayıda disko, pub, bar ve kulüple biz gençlere neşe dağıtıyor :) Nereye gitseniz bir eğlence mekanı bulmanız mümkün. Eğlenmeyi seven bir millet olduklarından "bu gece barda gönlüm hovarda" nidalarıyla her akşam başka bir mekana gidiyor insanlar. Her mekanın öğrenciler için özel bir günü var ve o günlerde öğrenciler giriş parası ödemiyor ve içkileri indirimli alıyorlar (gerçi giriş parası dediğin en fazla 5 YTL oluyor). Ben hayatımda bu kadar eğlendiğimi ve bu kadar az para ödediğimi hatırlamıyorum. İçerde açtırdığımız bir 70 cl vodka ve
Uzun uzadıya bütün mekanların isimlerini vermeyeceğim zaten siz orda hepsine tek tek gidersiniz fakat benim fazlasıyla hoşuma giden bir kaç tanesinden bahsetmek isterim.
Alter Ego
Elektronik müzik tutkunlarının buluştuğu,içeride çalan Drum & Bass parçalar ve nezih müşteri kitlesiyle benim en sevdiğim mekandı Alter Ego. Kapıda ki adamlarla ilk günden arkadaş olduk. Adamlar tarih ve İngilizce bilecek kadar eğitimli tiplerdi. Osmanlı'nın Lehistan'ı Ruslar ve Almanlar ve hatta bütün dünyanın yok saydığı bir anda bağımsız bir ülke kabul etmesinden, dünya savaşlarından, komünizmden, soğuk savaştan ve sinemadan konuştuk ( o sıralar Oscar Törenin'de 'en iyi yabancı film' dalında kaybetmenin burukluğunu yaşayan Andre Wajda'nın 'Katyn' filmi gündemdeydi) . "Korumalık yapmak zor iş be" gibi gafil bir cümlemin ardından adamlar "biz koruma değil seçiciyiz" demişti. İçerde biraz vakit geçirdikten sonra bunu anlamak pek güç olmamıştı :) En ufak bir huzursuzluk bile yaşanmıyor içeride. Kızlara taciz edercesine asılan hanzolar, en ufak bir şeyde kavga çıkaran dingiller ve bilimum haşere bu mekanda bulunmuyor. Ve içerdeki herkes az çok birbirini tanıyor. Gidip bara oturun ya da bir köşede içkinizden yudumlayıp pisti seyredin muhakkak yanınıza birisi yaklaşıp sizinle sohbet etmek istiyor. Ayrıca içeride vejeteryan yemekleri de mevcut. Hemen burun kıvırmayın zira bir hayli etçil olan bana bile "ben ömrümde böyle enfes birşey yemedim" dedirten yemekleri vardı.
http://www.alterego.art.pl/
Rocker Club
Kapısındaki tiplerden pek haz almasam da içerideki eğlenceden hoşnut olduğum bir mekandı. En fazla animasyon yapılan mekanlardan biri diyebilirim burası için. Çeşitli konserler de oluyor. Dekorasyonda oldukça ferahlatıcı. Öğrenci günlerinde izdiham yaşanıyor ve Tarkan'ın Şımarık'ı DJ'in en sevdiği parçalar arasında. Ne zaman Şımarık çalsa 5 dakikalığına da olsa kendinizi özel hissediyorsunuz zira şarkının sözlerini bir tek siz anlıyorsunuz ve eşlik ederek Türk ve Tarkan'ın hemşerisi olduğunu belirtmenizin ardından insanların tebessümleriyle çevreleniyorsunuz :) Adından da anlaşılacağı üzere ekseriye Rock ve Alternatif çalınıyor. Önemli bir not: diğer birçok yerde olduğu gibi burada da spor ayakkabı ile içeri giremiyorsunuz, kapıdaki abilerden" yavaş hemşerim! spor salonu mu burası, içeride koşu bandı görüyor musun" uyarısını duyuyorsunuz ve üstelemeden gidip ayakkabınızı değiştirip geliyorsunuz :)
http://www.rocker.superhost.pl/rockerclub-pl/
Can Can
Tiyatro tasarımına sahip bir eğlence mekanı olan Can Can giriş ücreti en düşük olan yerlerden biri. Ayrıca vestiyer için para ödemiyorsunuz. Oldukça geniş ve ferah bir alan var içeride. İnsanlar tiyatro sahnesinde dansediyorlar izleyenlerin gözlerinin önünde. Orta alanda şık oturma grupları var. Erken gelip yer tutarsanız, dans ettikten sonra oturup arkadaşlarınızla sohbet edebilirsiniz. Kalabalık günlerde oluşan izdihamdan bara ulaşmak bir hayli zor oluyor. Ayak altı durmak istemeyenler için üst kat kurtarıcı rolünü üstleniyor.
http://www.cancan.pl/
Patio Club
Benim çok özel bulduğum mekanlardan biriydi. Bir parça Reina bir parça pub havası var. Pisti ayrı bir salonda. Böylece lavaboya filan gitmek istediğinizde danseden insanlara çarpa çarpa kendinize işkence etmiyorsunuz. House müzik çalınıyor. Diesel denim ve beyaz puma ayakkabı kombinasyonu kullanmak isteyen clubber arkadaşlar için güzel bir mekan :) Dışarıda güzel bir bahçesi var. Çok bunaldığınız bir an gelirse çıkıp nefes alabiliyorsunuz ya da kız arkadaşınıza gözlerden uzak ilan-ı aşk ediyorsunuz :) Bunların yanı sıra vestiyer mekanın oldukça geniş olan giriş bölümünde yer alıyor; böylece gecenin sonunda mekandan ayrılırken en ufak bir izdiham dahi yaşanmıyor.
http://wikimapia.org/3696550/pl/Patio-Club
Free Blues Club
Adından içeriği belli olan ve benim gibi ekseriye bu müzik türlerinden hoşlanan arkadaşlar için enfes bir mekan. Her hafta farklı konserler oluyor ve bu konserlere yerli grupların yanı sıra yabancı grup ve sanatçılar da geliyor. Ben oradayken gitarist Ray Wilson gelmişti.
http://www.youtube.com/watch?v=uyXiE2QlojY
Bu mekanların yanı sıra alternatif eğlence mekanları da var. Örneğin nargile içebileceğiniz Sisha (nargileye bayılıyorlar) ve birkaç tane de karaoke kafe var. Ekseriye Cuma günleri karaoke geceleri düzenleniyor (bir sürü çirkin sesli adam ve kadın; nerden baksan yırtık bir kulak zarı).
Eğlence Mekanlarının Ortak Özellikleri
- Spor ayakkabı ile giremezsiniz
- İçeride bir kavgaya karışamazsınız (korumalar sorun çıkaran yabancıları pek sevmiyor. Benim gözümün önünde iki kere İtalyanlar'ı dövüp dışarı attılar. Hatta bu olayların sonrasında bir iki tane mekanda İtalyanlar'ın girişi yasaklandı :) Biz mülayim insanlar olarak tanındığımızdan bizi seviyorlar ve sorun yaşamıyoruz :)
- Yukarıda belirttiğim mekanların haricinde her yerde kavga çıkabilme ihtimali var. Biri size sataşsa bile sinirlerinize hakim olun. Ne demişler "ite dalaşacağına çalıya dolaş daha evladır"
- Fiyatlar her mekanda hemen hemen aynıdır.
- Çıkışta illa ki bol miktarda taksi bulunur. Vasıta sorunu yaşanmaz.
- Her mekanda vestiyer mevcuttur. Ceketinizi, atkınızı bırakmak için 1 ytl ücret ödersiniz.
Barlar sokağı olarak adlandırabileceğim Boguslawa Sokağı’nda muhtelif büyüklükte çeşitli barlar var. Şehirde bu tip mekanlara alternatif olan bol miktarda kafe ve pub da mevcut. Pomeryan Kalesinin hemen yanındaki jazz cafe, Odra nehrine karşı keyif yapabileceğiniz Cristoph Colomb (menüde Türk kahvesi de var ama fal bakan bir kadın yok :) , Galaxy Center'ın yanında bulunan binanın en üst katında yer alan ve şehri ayaklarınızın altına seren Cafe 22 ve Galaxy Center'ın girişinde yer alan Starbucks benzeri kafe siz ve arkadaşlarınız için eşref saatlerinizi yaşayabileceğiniz yerler olarak karşınıza çıkıyor. Benim en sevdiğim yer Kordeckiego yolu üzerinde bulunan Telia adındaki şirin kafeydi. İnanılmaz sıcak bir ortamı var. İçerideki görevliler güleryüzlü bunun yanısıra sundukları hizmet ve mekanın güzelliği yanında fiyatları oldukça makul. İllaki gidin derim ben.
Tek eğlence türü bara gitmek değil elbette. Şehirde farklı kültürel aktivitelerde düzenlenmekte. Örneğin Szczecin Filarmoni Orkestrasını muhakkak dinlemenizi tavsiye ederim. Bir de ‘dünyanın ilk sinema salonu’ olarak Guiness Rekorlar Kitabı’na giren 1909’da Alman idaresi altında bulunan şehirde Helios adıyla açılan ve günümüzde hala Pionier adıyla hizmet veren bir sinema da var. Bu sinema salonunun beyaz perdesine karşı oturup 'geçmişin tozlu sayfaları'na dokunabilmenin keyfini çıkarabilirsiniz. Hele bir de Casablanca oynuyorsa, işte o zaman keyfinize diyecek yok :) (bir Ayhan Işık filmi de fena olmazdı hani :)
İNSANLAR
Szczecinliler sıcak kanlı tipler. Özellikle de gençler. Kızlar erkeklere oranlara daha sosyal. Zaten şehirde de kadın egemenliği var. Kadınlar her meslek koluna hakim. Nereye gitseniz kadınlar var. Tramvayda vatmanların büyük bir çoğunluğu kadın. Otobüs şöförlüğü yapanlar da var. Büfelerin neredeyse tümünde kadınlar çalışıyor. Erkekler biraz pasif gibi. Kolay diyalog kuramıyorsunuz. Tabi ne zamana kadar? Elbette vodkalar kadehlere dolana kadar. İçtikleri zamanlarda erkekler de kadınlar kadar konuşkan oluyor. Tabi istisnai tipler de var. İyi niyetli bir insansanız ve insanlar bunu görebiliyorsa çok sayıda yeni arkdaş edinebilirsiniz. Şehir nüfusundaki kadın üstünlüğünün nedeninin erkek nüfusunun daha iyi işlerde çalışmak için İrlanda, İtalya, Almanya ve Amerika gibi ülkelere göçmesinden kaynaklı olduğunu söyleyebiliriz. Dublin'in yarısının Polonyalı'lardan oluştuğunu söyleyenler var :) Dazlaklardan her yerde olduğu gibi burda da uzak durmak gerekiyor. Eğer karşınızdan kel, bol jean pantolon ve spor ayakkabı giyen biri gelirse göz göze gelmemeye çalışırsanız, çıkması düşük bir ihtimal olarak görülebilecek bir sorunu engellersiniz. Leh kadınlar gerçekten inanılmaz güzeller. Sırf sarışın ve renkli gözlü olmaları değil bahsettiğim, ayrıca suratları kalemle özenle çizilmiş gibi. Malzemeye acınılmamış yani :) Yalnız sakın Polonya’da kadınlara Rus muamelesi yapmaya kalkışmayın. Leh kadınları kesinlikle kolay değiller ve sandığınızdan daha duygusallar. Herşeyden önce karşısındakini tanımak istiyorlar. Sadakatlerine edecek tek kelimem dahi yok. Eşlerine bu denli düşkün kadınlar dünyanın başka bir yerinde yoktur sanırım. Geyşa tanımlamasına tam anlamıyla oturtabiliriz Leh kadınlarını. İlk Türk devletlerindeki kuvvetli kadın tipindeler ve hem güzel hem akıllı olmanın mümkün olabileceğinin elle tutulur gözlü görülür kanıtı Polonyalı kadınlar. Elbette istisnalar da var ama genel kaideyi bozamıyorlar.
DİN
Polonya insanı din konusunda tutucu olabiliyor. Koyu Katolikler ve bunda Vatikan’a bir Papa göndermelerinin önemli bir payı olduğunu söyleyebiliriz (şehirde geçirdiğim ilk gün içinde Ağca'nın Papa'yla yaptığı görüşmenin fotoğrafını oldukça büyük bir reklam panosunda gördüm). Malesef Müslümanlar hakkında ön yargılar mevcut. Türkler için pek sorun yok gibi. Biz görünüş itibarı ile Arap'lara pek benzemediğimiz için insanlar bizden uzaklaşmak istemiyor. İslam ile ilgili sıkı sorulara hazırlıklı olmak gerekiyor. Tabi Ermeni ve Kıbrıs sorunları hakkında da donanımlı olmak gerekiyor. Önyargıları gidermek bir yerde boynumuzun borcu. Fakat sizi tanıyıp sevdikleri zaman bütün duvarlar yıkılıyor, sınırlar ortadan kalkıyor ve sizi benimsiyorlar. Ben Noel tatilinde bomboş yurtta oturmak yerine kendisinin davetiyle kız arkadaşımın evine gitmeye karar verdim. Biraz heyecanlandım elbette zira katolik bir ailenin evinde Noel ziyaretine gelen bir Müslüman Polonyalılar için pek alışıla gelmiş bir durum değil. Herşeye rağmen beni çok kibar karşıladılar. İlk başlarda biraz mesafeli davransalar da 2 saat sonra beni çok sevdiler. Hatta son derece tutucu olan büyükanne bile benle şakalaşıp durdu. İkide bir domuz etini gösterip "hıımmmm… enfes! Sen de ister misin” diyordu :)Ben de hemen Ucuz Roman alıntımı yapıp "kendi pisliğine duyarsız hayvanın eti yenir mi nineciğim" diyerek anında bertaraf ediyordum bu saldırıları :) Antalya'da tatil yapan annenin ön yargısı biraz daha fazlaydı ama yadırgayamadım. Kadıncağız bütün tatili boyunca Antalya'da ki turizm düşmanı hanzoların sürekli olarak sözlü tacizine uğradığı için çok normal geldi tutumu. Babasının 11 yıl Amerika'da yaşamış olması beni sevindirmişti ama İngilizce seviyesi 50 kelime olunca hayal kırıklığına uğradım. Sen git Amerika'da Polonyalı mahllesi kur oradan dışarıda çıkma! Nevar ki vodka iletişimi hızlandırdı bir süre sonra tabi :) Kaldığım 3 gün boyunca inanılmaz güzel ağırlandım. Çok misafirperver insanlardı. Sürekli olarak "aç mısın" diye sordular ve tavırları bir annenin “zayıflıktan kırılacaksın. Ye bakim şu lokmayı da” tutumundan farksızdı. İkram ikram üstüne. Yiyip içmekten kendimden geçtim :)
Noel tatilinde öğrendiğim ilk şey, bizde bilinenin aksine Hristiyanlar’ın bu tatillerinde hindi yemedikleri gerçeği oldu. Noel boyunca balık dışında hiç bir et yenilmiyor ve alkol tüketilmiyor. Gerçi aile reisimiz pek dindar olmadığı için vodka ilk günün sonunda masadaki yerini aldı :) O akşam kız arkadaşımın kuzeni Ania ve eşi Michal da yemeğe geldi. Ania’nın bana bakışını anlatamam. Kadıncağız hayatında ilk defa gördüğü bir yaşam formuna bakar gibi her hareketimi takip etti gece boyunca. Bir ara "bööö!" deyip korkutmak aklımdan geçmedi desem yalan olur :) Michal gecenin sonunda evden ayrılırken içtiği yarım şişe vodkanın da etkisiyle benimle kardeşiyle kucaklaşır gibi kucaklaşıp ayrıldı :) Bizi 20 yıllık ahbap sanırdınız o sahneyi görseydiniz :) Noel'in ilk akşamı ben de aile ile birlikte kiliseye gittim. Kız arkadaşıma "kapıya yakın duralım. Nasıl olsa 10 dakika sonra çıkarız" dedim. İlk 15 dakika kendimi camideymiş gibi hissettim. Herkes ilahiler söyleyip dua ediyordu. Oldukça ruhani bir hava vardı diyebilirim. Tabi 15 dakika sonunda Papaz Lehçe vaaz vermeye başlayınca ben hemen kirişi kırma isteğiyle tepeden tırnağa sarsıldım. Fakat kapıya yakın durmak suretiyle almış olduğum önlem pek işe yaramadı. Hani biz Cuma namazına gidince kalabalık bazen kaldırıma taşıyor ya aynen öyle bir durum oldu. Kapının ağzı öyle dolmuştu ki adım atmak mümkün değildi. Milleti ite kalka bin bir özürle kapıya ulaşıp dışarı çıktık ve kendi halimize epeyce güldük. Dışarı çıktığımızda kilisenin duvarını vodka masası olarak kullanmak suretiyle sembolik isyan içerisinde bulunan takım elbiseli gençler ilginç bir görüntü sergiliyordu doğrusu. Bir an "Allah'tan korkun ulan, çarpılacaksınız. Tövbe tövbe" diyesim geldi :) Benim için Ramazan bayramını andıran 3 gün geçirdim ve Polonya'da misafirperverliği son haddinde yaşamanın keyfiyle şehir merkezine geri döndüm.
KURALLAR
- Sokakta, parkta içki içilemez. "Ne de olsa burası Avrupa, hadi fondip baba" gibi boş boğaz bir felsefe karakolda noktalanır. Polisler bir hayli sert olabiliyor. Bir akşam parkta günün en sakin anlarını yaşarken bir sarhoşu ekip arabasına bindirişlerini gördüm ve “pes” dedim.
- Biletsiz ya da pasosuz ulaşım araçlarına binilemez. Aksi taktirde 50 YTL ceza.
- Kırmızı ışıkta yayalar karşıdan karşıya geçemez. Aksi takdirde anında 25 YTL ceza.
- Öğrenci iseniz yutlara 22.30'dan sonra arkadaş getiremezsiniz ya da misafir olarak giremezsiniz. Fakat 22.30'dan önce gidip orada sabahlayabilirsiniz :)
- Yine öğrenci yurtlarında odalarda sigara içemezsiniz. Yangın sensörleri anında alarm veriyor. Denemesi bedava :)
ERASMUS ÖĞRENCİLERİ VE SZCZECIN
Yorumlar