Bir Numara, Bir Dosya ve Bir Ölüm

  Daracık odada üç kişi oturmuş, nefes almaya çalışıyoruz. Bir doktor arkadaş camın alt tarafında evrak değiş tokuşu için kesilmiş bölümden sesini duyurmaya çalışarak, -iki büklüm- kısa bir süre önce ölen merhum bir hastanın dosyası ile ilgili sorular soruyor. Merhumun adı yok; bir numara ve bir dosyadan ibaret. Gül, biraz isteksiz uzanıyor tozlu raflara ve bulduğu pembe renkli karton dosyadan, kalemin, ucunda akılda olanın yazıya aktarılmasını sağlayan ölüm kadar karanlık mürekkebin rengine inat bembeyaz kağıtların üzerinde oluşturduğu cümleler ile istenen bilgileri bir bir veriyor genç doktora ve dosya bir kez daha kapanıyor, belki bir daha hiç açılmamacasına. Geç giden de, tıpkı genç giden gibi unutuluyor.
O kısacık an kanımı dondurmaya yetiyor. Bir insanın yaşadığı onca şey, kişisel coğrafyasında bıraktığı izler, yaşadığı acı, sevinç, geride bıraktıkları... hepsi bir numaradan ibaret; belki bir kaç fatura ve bir kaç da dilekçe, hepsi bu. Altmış -dilimizde- kocaman seneye sığdırılamayan bir yaşam için üç beş sayfa kafi geliyor.
Elbet bana biçilen sürede bir gün bitecek diyorum ve bir an için gözlerimi kapatıp kendi ölümümü düşünüyorum. Ben de bir parça toprak ve o kasvetli, tozlu arşivde tek bir numara olacağım. Korkuyorum, sinirleniyorum, kahrediyorum ve en nihayetinde utanıyorum. O ana kadar hiçbir şey ifade etmiyordu o numara bana. Erhan Güleryüz'ün mısraları çınlıyor zihin boşluğumda: 'Ölümler sıkıcıdır yaşayanlara' .
Ölürsem
İstanbul'da
ölmeliyim ben.
Namazda
martılar geçmeli üzerimden
Mümkünse kış olmalı.
Mümkünse
kimse duymamalı.
Ölümler sıkıcıdır
yaşayanlara.
Mümkünse bir mezarcı, bir hoca...
Tahta, toprak iş bitince,
midyeleri koyup saca,
laflasınlar umarsızca.
(Erhan Güleryüz'ün Kiremit Uçuran adlı kitabından )

Ömer Faruk NARLI
29 Ocak 2008

Yorumlar