Yamalı Balon / Kısacık bir Hikaye denemesi (Based on a solidly true story)


  Sabahın yedisinde ayaktayım. Heyecandan yanaklarım kasılıyor. Gece yarısından itibaren hem katı hem sıvı tedarikini ihmal etmek zorunda kaldığım midemin ve o mideden elde edilecek kar oranı doğrultusunda kendini idame ettirecek bünyemin acil durum sinyallerini bile işitmiyorum. Ve düşüyorum aç ve susuz yollara...zorlu solunum yollarına... Zor bir gün olabileceği endişesi olsa da içimde, huzurlu ruh halimi koruyorum. Her şey güzel olacak diye diretiyorum. Şöyle kısa bir durum değerlendirmesi yapıyorum otobüs durağında; her sabah işe giden bir vergi mükellefinden farkım yok. Aklımın gramofonu yine açık. Beynimin içinde nağmeler cirit atıyor ...
Polikliniğin kapısından başımı hafifçe içeri uzatıyorum. Beklenen kişi olduğumu insanların bakışlarında seziyorum. 'Hemen servise gidelim' diyor aydınlık polikliniğin devamlı ikametçilerinden biri. Yine heyecanlanıyorum ama belli etmeden 'Tabi gidelim' diyorum. 'Burada yatacaksınız' diye boş bir yatağı işaret ediyor odada temizlik yapan orta yaşlı bayan ve bekleyişim başlıyor. Odanın diğer sakinleriyle de iletişim kurmayı ihmal etmiyorum bu arada. Eski resimlere bakıyoruz birlikte, yenilerinde nasıl görüneceğimizi merak ederek. Ve odamın adını 'Solunum Odası' koyuyorum ve inceden bir tebessüm dalgası ağırdan yayılıyor yüzüme. Kısa bir süre sonra bizim ihtiyar elinde bir valizle beliriyor. O da heyecanlı ama benim gibi bu hissiyatını gizleyemiyor. 'Hemen gidecek misin?' Bu soruyla ben de gardımı düşürüyorum ve titrek sesimle 'Evet' diyorum yeni elbisemi giyinirken. O sırada küçük tekerlerin mermer taban üzerinde çıkardığı sesler geliyor kulağıma. Şoförüm kapı aralığında belirir belirmez 'Abi hazırsan atla gidelim' diyor. 'Eyvallah' diyerekten onaylıyorum şoförümün isteğini ve bir hayli kısa sürecek yolculuğumuz başlıyor. Yol boyu hiç konuşmuyoruz. Bir üst kata ulaştığımızda arabayı park yerine çekiyoruz. Elbisem ince, park alanı soğuk. Annem bir yerlerden çıkıp 'İnsan biraz kalın giyinir be oğlum' diyecek diye geçiriyorum aklımdan lakin etrafımdaki yüzlerin hepsi bana yabancı. Yanımda bir kadın uzanıyor. Arabalarımız yan yana park etmiş. Kadının başında iki gencecik kız. 'Pardon, hanımefendiye ne yaptığınızı sorabilir miyim acaba ?' Tereddüt bile etmeden oldukça soğuk kanlı bir biçimde 'Değişik bir uyuşturma yöntemi. Genellikle kol bölgesinde sorun olanlara uyguluyoruz' diye yanıtlıyor genç kız sorumu. Bütün bu uyuşturma ve operasyon öncesi yatıştırma işlemlerini kimin yönettiğini öğrenmek istiyorum. 'İlk defa bu alanda böyle bir soruyla karşılaşıyorum' diyor diğer genç kız. Aynı işlemlerin başka bir şehirdeki uygulayıcısından selam getirdiğimi söylüyorum ve küçük bir gülümseme dalgası yayılıyor bulunduğumuz soğuk alana ve bir parça ısınıyor kalpler. Ve operasyon şefi yanımda beliriyor. Solunum yollarına mı düştün diye soruyor ve bir de ufaktan şaka ekliyor oldukça kısa sürecek olan muhabbetimize 'Bayanın ciyaklaması seni korkuttu galiba. Sen de mi böyle yapacaksın' Zavallı kadıncağızın acıdan attığı çığlıkları ciyaklamak olarak tanımlayan operasyon şefine için için kızıyorum ve 'Ben ne korkuyorum ne de ciyaklamayı planlıyorum' diye ayak diretiyorum. Aslında içinde kötü bir niyeti olamayan operasyon şefi gülümseyerek terk ediyor alanı. 'On saniye içinde uyumuş olacaksınız' diye uyarıyor başımın arkasından bir ses hipnoz yapacak bir psikiyatr edasıyla. Damarlarımda bir yanma başlıyor 'Bir, İki, Üç...' Damarlarım patlayacak gibi 'Dört, Beş...' ve ilk önce hafiften daha sonra iyiden iyiye ben de başlıyorum ciyaklamaya. 'İlk defa böyle bir şey oluyor' diyor genç kızlardan bir tanesi. İkinci kez bir ilk yaşıyor bir arada geçirdiğimiz kısacık zaman diliminde. Hayrete düşmesi normal. Sayım devam ediyor 'Altı, Yedi...' ve zifiri karanlıkta solunum yollarına düşüyorum.

  Altı saatlik yolculuğum alt kattaki odamda noktalanıyor yeniden. Gözlerim kapalı etrafımda ki sohbetlere kabartıyorum kulaklarımı. Çoluk çocuk, eş dost veya konu komşu sohbetleri sarmalıyor etrafımı. Yol yorgunuyum ama kimse bunu umursuyormuş gibi görünmüyor. Birden minicik bir bebeğin attığı bedenine göre bir hayli büyük çığlığıyla irkilip sarsılıyorum uzandığım yerde. Hemen ardından acılarını hatırlamak için bu çığlığı bekleyen diğer bebekler avazları çıktığınca feryat figan ediyorlar. Sesler beynimin duvarları arasında uğuldayarak büyüyor. Üzerimi örten battaniyeden ani bir hareketle kurtulup ayağa fırlıyorum. Odanın diğer sakinlerinden bir tanesi 'Böyle bir yolculuğun ardından bir saatte ayağa dikilebilenini de ilk defa görüyorum' diyerekten şaşkınlığını dile getiriyor. Bir kişi daha hayatında bir ilki yaşıyor. Hemen karşımda bir ayna beliriyor. O aynada görüyorum yaptığım yolculuğun emarelerini. Yüzüm bir balonu andırıyor; ortasında bandajlardan yapılmış bir yama olan kocaman bir balon. Herkesin bana dikkat kesildiğini fark ediyorum ve kendimi havanın nispeten daha serin ve daha bol olduğu koridora atıyorum kendimi. Hemen karşımda annesinin kucağında bir bebeğe ilişiyor gözüm. Yamalı balonum ilk önce korkutuyor onu ama yanına yanaşıp yanağını okşayınca elindeki çıngırağını bana doğru sallayıp beni neşesine ortak olmaya davet ediyor. Nasıl kabul etmeyebilirim ki böyle bir teklifi. Sevimli bebek bir parça kendime getiriyor beni. İlerideki bir odadan içeri uzattığımda başımı küvez içinde aynı şerre maruz kalan avuç büyüklüğündeki masum onlarca bebeğin haykırışlarına tanık oluyorum ve içim acıyor birden. Çıngarın getirdiği huzur oracıkta yok oluyor ve bir sancı kemirmeye başlıyor yeniden.

  Sabaha kadar bir ileri bir geri arşınladıktan sonra o kısacık koridoru iki saat uyuma fırsatı buluyorum sonunda. İki saat çabuk geçiyor. Balonum yamasını çıkarttığını hisseder hissetmez gözlerimi açıyorum ve beyaz elbiseli tanıdık ve dost bir sima ferahlatıyor içimi. 'Çok iyi gördüm seni' diyor. Artık ben de kendimi daha iyi hissediyorum. Balonumun yıpranan yaması yenileniyor ve bir saatliğine yeniden kapanıyor gözlerim. İkinci kez gözümü açtığımda diğer bir tanıdık sima sesleniyor bana 'Akşama doğru kurtaralım seni şu yamaların rahatsızlık verenlerinden' diye rahatlatıyor beni. Akşama doğru geliyoruz ve gerçekten yamaların huzursuzluk verenlerinden kurtuluyorum. Kısa bir süre sonra damarlarıma son kez bir şeyler yayılıyor ama hemen akabinde damarlarım hür bırakılıyor. Aradan kısa bir süre geçtiğinde şoförü kadar yaşlı bir arabayla evime dönüş yolculuğum başlıyor ama bu kez aydınlıkta yol alıyoruz.

Ömer Faruk NARLI
14 Aralık 2007

Yorumlar