Nefret Üçgeni:Sivas, Adalet ve Vicdan


Lütfi Kaleli çok doğru bir noktaya işaret etmişti bir kaç ay önce sonucu bir yerde çok da önemli olmayan 'Sivas Davası'na ilişkin açıklamasında. 'Zaman aşımından paçayı sıyıran sıyırdı zaten' diyordu; yani bizim derdimiz zaman aşımı değil; daha geniş bir bakış açısıyla yaklaşılması gerekir bu konuya demeye çalışıyordu. Netice itibariyle Sivas'ta yaşatılan acı için 'insanlık suçudur' demek için herhangi bir mahkeme kararına ihtiyaç da yok aslında. Bütün bunlar bir yana, bu olayın demokrasi ve hatta vicdan boyutu daha önemli. Bu kanlı tecrübe sadece Alevi toplumuyla alakalı bir sorun da değil; bir yerde az ve farklı olmakla alakalı tüm yaşanan. Bu az olma durumu bazen etnik bazen de inanç boyutunda ortaya çıkmakta ve çoğulcu demokrasi noksanlığının neticesi aslında. Bu dava vatandaşı olduğu ülke sınırları içerisinde ve hatta daha da ileri götürürsek -ki götürmek de gerekir- yaşadığı gezegenin farklı coğrafyalarında çoğunluk içerisinde yer almadığı için kendini güven içerisinde hissedemeyen her bir toplumun ve o topluma ait her bir bireyin sorunudur. Bu yanıyla 'Sivas Davası' öncelikle ulusal ve geniş boyutta ise evrensel bir sorunu göz önüne sermektedir. Yoksa Sivas'ta Aleviler yaşamıştır büyük bir acıdan payına düşeni, Bosna'da Müslüman. Bugün burada çoğunlukta olan yarın acaba nerede azınlık olabilir? Solingen'de Türkler çok muydu? Çok olmadıkları için suçlu muydu? Verilen o mesnetsiz 'ceza' reva mıydı?

Dünya kendisine benzemeyeni yok sayan ve hatta onu kıyan bir çok çoğunluk görmüştür ve bu yöndeki hiç bir eylem dünyayı daha iyi bir yer kılmamıştır. Bu tip olayların inanç gibi saf ve masumane olması gereken bir olgunun üzerinden gerçekleştirilmesi ise tüyler ürperticidir; zira hiç bir inanç felsefesi kan dökülmesini salık vermez; hatta zül sayar, kınar ve reddeder. Ne var ki iş inancı tatbik etmeye gelince yöntem 'haklı cinayet' olagelmekte.

'Habil'le Kabil'den beri' diye çok daha kolay, iç acıtan, bin bir vecize ile süslenmiş, ajitasyonu bol bir yazı da yazabilirdim ama gerek görmedim; çünkü gerçek yeterince çıplak. Dallandırıp, budaklandırmaya, daha inandırıcı olmak için daha fazla kanıt arayışına girmeye hiç lüzum yok.

Geçenlerde izlediğim bir filmde duyduğum Elvis Presley alıntısını 'gerçek'ten bahsetmişken yazımın sonuna eklemeden yapamayacağım. "Gerçek güneş gibidir.Bir süreliğine engelleyebilirsiniz belki ama o hiç kaybolmaz."*

*“Truth is like the sun. You can shut it out for a time, but it ain't going away.”

Yorumlar