'Ben bilmem eşim bilir' isimli yarışma programı hayatımda tanık olduğum en ciddi insanlık eleştirisidir ve kesinlikle sosyo-ekonomik çözümlemesi kati suretle ivedilik arz etmektedir. Amacım bu programa yarışmak için katılanları kendi köşelerinde sıkıştırıp, türlü felsefe dolu, caf caflı laf salatasıyla yerden yere vurmak değil; bunu kesin bir dille belirtmeliyim. Bu yapacağım en basit şey olur. Benim üzerinde durduğum nokta insanların temel zaafları üzerine kurulu bu programların tasarlanma yöntemleridir. 

  Araba sahibi olmanın hala lüks sayıldığı, ev sahibi olmadan bir türlü huzur bulunamayan bir ülkenin vatandaşlarına, rüyalarını -bir şekilde- gerçekleştirme imkanı verirseniz, boyunlarına anahtar da takarsınız, bir tonluk arabayı da kıyasıya bir güç savaşıyla kendi taraflarına çekmeleri için sağlıklarını hiçe sayarak halata asılmalarını da sağlarsınız; hatta biraz daha geniş olursanız, enselerine tokat bile atabilirsiniz. İnsanların gün geçtikçe biraz daha fakirleşirken, kredi kartı, konut ya da taşıt kredileriyle uzun ve gırtlağa kadar borçlu yılların ardından mülkiyet sahibi olmalarının yolunun açıldığı günümüz dünyasında, borca harca girmeden bir araba sahibi olmak 'Nirvana'ya ulaşmaya eştir. Bunun vereceği mutluluğun ise eşi benzeri yoktur.

   Requiem for a Dream filmini izleyen çoktur tahminimce. Bir yarışma programına katılabilmek için düzenli olarak aldığı hapların bir süre sonra kendisi için ciddi bir bağımlılığa ve gerçeklikten kopmaya yol açtığı bir bayanın kasvetli öyküsü anlatılıyordu film boyunca.  Yıllar evvel çekilen bu filmde bugünümüze ilişkin göndermeler ve öngörüler bolca mevcuttur. Aslında her şeyde olduğu gibi bu ve benzeri içerikli yarışma programları da zaten bu filmdeki hikayenin geçtiği Amerika'dan bize yıllar sonra geldiği için bir yerde film içerisinde anlatılanlara 'öngörü' demek de çok doğru olmayacak sanırım. Bu programlarda bir çeşit Marshall paketidir bir bakıma. 

  Başka bir yazımda bahsetmiş olduğum bir an için de olsa dışarıdaki dünyanın sinir bozan, yerle yeksan eden gerçekliğinden uzak kalmamızı sağlayan her şeyin 'mastürbatif' bir tadı olduğu gerçeği sanırım bu yarışma programlarına katılma hayali ile de rahatlıkla ilişkilendirilebilir. İçerisinde bulunduğumuz gerçeklik zaaflarımızın körüklediği hiçbir arzuyu tatmin edemiyor; yani güldürmüyor hayat insanın yüzünü. Bu çırpınışlar, sahip olunan her bir değeri hiçe sayışlar bu yüzden aslında. 


Ömer Faruk NARLI
27.10.2012
Dersim

Yorumlar