Çok fazla televizyon izleyen biri değilim; izleyince ukalalaşıyorum gibi geliyor bana. Neyin doğru neyin yanlış olduğu hususunda salık vermeyi haddimi aşmak olarak addetmeyi kalıcı bir şekilde huy edinmeye çalışıyorum bu yüzden çoğu zaman ve birçok konuda da sırf bu yüzden akıl vermekten kaçınıyorum.  Ne var ki tanık olduğum kimi sahneler var ki, dilimin kemiği olmadığını anımsatıyor bana.
   Bir ana haber bültenini baştan sona izleyeyim, hemen çekiyorum isyan bayrağını: yok öyle olur mu yok böyle olmamalı mı; aşıyorum nerden baksan haddimi! Bir haber izliyorum; bir milyoner düğünü; saçılıyor dolarlar havaya, şatafatlı süslemeler arasında ‘cemiyetin tanınmış simaları’,  dünyanın yüz mutfağından bin çeşit yemek, içecek vs. Desteler eriyor genç çiftin akrabaları ve yakınlarının avuçlarında; ki onlar sağ olsunlar binlerce kişiyi holdinglerinde istihdam ediyorlar, ‘ekmek parası’ veriyorlar ; var olsunlar. Hemen diyorum ki: “ Yahu o paraları üstünde alın teri olan işçinin gözüne sokmayın; düşük gelirli de olsa iyi kötü evinde bir televizyon var, zaten tek eğlencesi de o; görüyor o sihirli kutuda bu sahneyi; çoluk çocuğun, hanımının imrendiğini fark ediyor ve o hayatın binde birini sunamadığı için ailesinden utanıyor. Otel eğlencesi yerine yapın bir kır düğünü, çalışanınıza da bir yer ayırın. Böyle bir günde onları da hatırlayın; milyon dolarları olan soliste saçacağınıza o paraları yanınızda çalışan o işçiye ikramiye diye verin yaptığınız düğünün şerefine;  daha anlamlı olmaz mı?”.
  Saçmalıyorum işte. Bana mı kalmış bir bildikleri vardır elbet  …

Yorumlar